ÇALIKUŞU
Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınan bu roman esasen
herkesin kendinden bir parça bulabileceğine inandığım Feride’nin yaşadığı
sergüzeşti bizzat kahramanın günlüğü ile bizlere aktarmaktadır.
Feride; gözleri ve dudakları her daim gülen, hayat dolu bir
kızdır. Çocukluğu ağaç dallarında geçmiştir, yaramazdır fakat herkes tarafından
çok sevildiği aşikârdır . Altı yaşında annesi Güzide’yi yitirmiş, babasının süvari
binbaşısı olması nedeniyle bir süre büyükannesi ile yaşamıştır. Feride dokuz
yaşına geldiğinde ise büyükannesi hayata gözlerini yummuştur. Babası,
Feride’nin teyzelerinin yanında bir sığıntı vaziyetine düşmesinden korktuğu
için bırakmaya yanaşmayıp bir Fransız mektebine yazdırmıştır. Feride burada da
daldan dala atlayıp elde avuçta durmadığı için bir gün hocası ona ‘’Bu çocuk
insan değil, çalıkuşu!’’ demiştir ve artık herkes ona bu şekilde seslenecektir.
Feride uzun yıllar bu mektepte eğitim görecektir. Babasını da on iki
yaşındayken kaybedince en azından yaz tatillerini Besime teyzesinin
Kozyatağı’ndaki köşkünde geçirir. Teyzesinin Necmiye ve Kâmran isimlerinde iki
tane çocuğu vardır. Kâmran; kıvırcık sarı saçlarıyla, beyaz teniyle ve yemyeşil
çimen gözleriyle Feride için yalnızca ağabey değildir. Her ne kadar hislerini
belli etmese de Feride, Kâmran’ı çok sevmektedir. Kâmran için de durum pek
farklı değildir.
Feride bir gün gelen ısrarlar üzerine Tekirdağ’a Ayşe
teyzesinin yanına gider. Kalbini yalnızca teyzesinin kızı Müjgân’a açabilmektedir.
Ona mektepte yaşanan ve Kâmran’ı alakadar eden bir konudan bahseder. Müjgân,
Feride’nin çocuk gözlerinden anlar Kâmran’a olan sevgisini. Fakat Çalıkuşu bunu
inkar etmektedir. Kâmran da Feride oradayken Tekirdağ’a gelir ve Müjgân,
Kâmran’a Feride’nin kendisine anlattıklarından bahseder. Feride her ne kadar
kaçsa da Kâmran ilk fırsatta bildiğini ona söylemiştir. Bir nevi Müjgân
sayesinde ikisini de bahtiyar olacakları bir gelecek beklemektedir.
Nişanlanmışlardır. Her şey ziyadesiyle güzel giderken evlenmelerine bir gün
kala köşke bir kadın gelir ve Feride ile görüşür. Bu gizemli kadın Feride’ye
her şeyi başlatan o haberi verir. Kâmran Avrupa’da bulunduğu sırada Feride’nin
‘’Sarı Çiçek’’ diye nitelediği Münevver isimli bir zatı kendisine aşık
etmiştir. Bu şahıs Kâmran’a olan aşkından hasta olmuş, yataklara düşmüştür. Feride bunu öğrenince hemen o gece şehri
sessiz sedasız terk etmiştir.
Başka bir memlekette hocalık yapacaktır. Zeyniler isimli
ufak bir köyde başlamıştır macerası. Başlarda köylü Feride’yi kabullenemez.
Zavallı Feride mecburen buraya uyum sağlamaya çalışmış, misal baş açık ders
okutmanın günah sayıldığı bu köyde başörtüsü takmaya başlamıştır. Feride burada
pek sevdiği bir kızı, Munise’yi, evlatlık edinmiştir. Ona her zaman anne
sıcaklığı göstermiş, kendisi de annelik duygusunu bu sayede en güzel şekilde
tatmıştır.
Çalıkuşu, rüzgara kapılmış sonbahar yapraklarına dönmüştür.
Yaşadığı türlü vakalardan dolayı sürekli şehir değiştirmek durumunda kalmış ve
hülasa memleket memleket dolaşmıştır. Neredeyse her vilayette kendisine bir
lakap takılmış ve Feride bunlardan hiç haz etmemiştir. İpek Böceği, Fındık
Kurdu, Gülbeşeker…
Macerası İzmir’de sonlanmıştır. Burada Zeyniler’den sonra
ikinci kez tesadüf ettiği Hayrullah isimli ihtiyar bir doktorla da evlenmek
mecburiyetinde kalmıştır. Feride bu şehirde Munise’yi kaybetmiştir. Kimi sevse
öldüğünü iddia eden Feride’ye iyi bir dost olmuştur Hayrullah Bey. Zaten
evlilikleri de tamamen mecburiyetten, yalnızca kağıt üstündedir. Çünkü yayılan
dedikodular Feride’yi işinden etmiş, sokağa çıkamaz hale getirmiştir.
Feride farklı türden birçok insan tanımış ve onlardan hayata
dair iyi veya kötü –ki ikincisi daha ziyade- çok şey öğrenmiştir. Anadolu’da
tecrübelerine tecrübe kattıktan sonra ölen kocasının son isteği üzerine elinde
Kâmran’a vermesi gereken bir zarfla İstanbul’a, Kâmran’ın ve Besime teyzesinin
Tekirdağ’da olduğunu öğrendiği vakit ise Tekirdağ’a gelir. Şüphesiz herkes çok
özlemiştir onu. Kâmran ile Feride günlerce beraber zaman geçirmiş, zaman zaman
dertleşmişlerdir ama malum konu hakkında hiç konuşmamış, o günü hiç anmamışlardır.
Feride ani bir kararla daha erken dönmek istemiştir İzmir’e.
Ama gecesinde Müjgân’a, Hayrullah Bey’in arzusuna kadar her şeyi anlatıp zarfı
da o gittikten sonra Kâmran’a vermesi için Müjgân’a teslim etmiştir. Müjgân,
Feride ile konuştuktan sonra yarını bekleyemeyerek hemen o gece Kâmran’a zarfı
vermiştir. Zarfın içinden bir mektup ve mavi kapaklı bir mektep defteri çıkar.
Bu defter Feride’nin bütün hayatını en ince ayrıntılarına varıncaya kadar
yazdığı ve sonrasında hepsini Kâmran için yazdığını itiraf ettiği defterdir.
Ama Kâmran'ın okuyabileceği ihtimalini aklından geçirmemiştir elbette. Kâmran
ve Müjgân sabaha kadar bu defteri okumuşlardır. Artık Çalıkuşu’nun yuvadan
ayrılmasına asla izin vermeyeceklerdir. Dolayısıyla Çalıkuşu o vapura binemez.
Aziz eniştesi, Kâmran’dan defter meselesini öğrenince ilk işi kadıya giderek
ikisini evlendirmek olmuştur.
Nihayet Çalıkuşu ve Kâmran yaşadıkları tüm zorluklara rağmen
yine bir aradalardır.
‘’Sevgi, şefkat denen şeyde ne mucizeler var yarabbi!’’
İrem Nisa Tayyar
11/D 333
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder