3 Şubat 2020 Pazartesi

Çalıkuşu


ÇALIKUŞU
Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınan bu roman esasen herkesin kendinden bir parça bulabileceğine inandığım Feride’nin yaşadığı sergüzeşti bizzat kahramanın günlüğü ile bizlere aktarmaktadır.
Feride; gözleri ve dudakları her daim gülen, hayat dolu bir kızdır. Çocukluğu ağaç dallarında geçmiştir, yaramazdır fakat herkes tarafından çok sevildiği aşikârdır . Altı yaşında annesi Güzide’yi yitirmiş, babasının süvari binbaşısı olması nedeniyle bir süre büyükannesi ile yaşamıştır. Feride dokuz yaşına geldiğinde ise büyükannesi hayata gözlerini yummuştur. Babası, Feride’nin teyzelerinin yanında bir sığıntı vaziyetine düşmesinden korktuğu için bırakmaya yanaşmayıp bir Fransız mektebine yazdırmıştır. Feride burada da daldan dala atlayıp elde avuçta durmadığı için bir gün hocası ona ‘’Bu çocuk insan değil, çalıkuşu!’’ demiştir ve artık herkes ona bu şekilde seslenecektir. Feride uzun yıllar bu mektepte eğitim görecektir. Babasını da on iki yaşındayken kaybedince en azından yaz tatillerini Besime teyzesinin Kozyatağı’ndaki köşkünde geçirir. Teyzesinin Necmiye ve Kâmran isimlerinde iki tane çocuğu vardır. Kâmran; kıvırcık sarı saçlarıyla, beyaz teniyle ve yemyeşil çimen gözleriyle Feride için yalnızca ağabey değildir. Her ne kadar hislerini belli etmese de Feride, Kâmran’ı çok sevmektedir. Kâmran için de durum pek farklı değildir.
Feride bir gün gelen ısrarlar üzerine Tekirdağ’a Ayşe teyzesinin yanına gider. Kalbini yalnızca teyzesinin kızı Müjgân’a açabilmektedir. Ona mektepte yaşanan ve Kâmran’ı alakadar eden bir konudan bahseder. Müjgân, Feride’nin çocuk gözlerinden anlar Kâmran’a olan sevgisini. Fakat Çalıkuşu bunu inkar etmektedir. Kâmran da Feride oradayken Tekirdağ’a gelir ve Müjgân, Kâmran’a Feride’nin kendisine anlattıklarından bahseder. Feride her ne kadar kaçsa da Kâmran ilk fırsatta bildiğini ona söylemiştir. Bir nevi Müjgân sayesinde ikisini de bahtiyar olacakları bir gelecek beklemektedir. Nişanlanmışlardır. Her şey ziyadesiyle güzel giderken evlenmelerine bir gün kala köşke bir kadın gelir ve Feride ile görüşür. Bu gizemli kadın Feride’ye her şeyi başlatan o haberi verir. Kâmran Avrupa’da bulunduğu sırada Feride’nin ‘’Sarı Çiçek’’ diye nitelediği Münevver isimli bir zatı kendisine aşık etmiştir. Bu şahıs Kâmran’a olan aşkından hasta olmuş, yataklara düşmüştür.  Feride bunu öğrenince hemen o gece şehri sessiz sedasız terk etmiştir.
Başka bir memlekette hocalık yapacaktır. Zeyniler isimli ufak bir köyde başlamıştır macerası. Başlarda köylü Feride’yi kabullenemez. Zavallı Feride mecburen buraya uyum sağlamaya çalışmış, misal baş açık ders okutmanın günah sayıldığı bu köyde başörtüsü takmaya başlamıştır. Feride burada pek sevdiği bir kızı, Munise’yi, evlatlık edinmiştir. Ona her zaman anne sıcaklığı göstermiş, kendisi de annelik duygusunu bu sayede en güzel şekilde tatmıştır.
Çalıkuşu, rüzgara kapılmış sonbahar yapraklarına dönmüştür. Yaşadığı türlü vakalardan dolayı sürekli şehir değiştirmek durumunda kalmış ve hülasa memleket memleket dolaşmıştır. Neredeyse her vilayette kendisine bir lakap takılmış ve Feride bunlardan hiç haz etmemiştir. İpek Böceği, Fındık Kurdu, Gülbeşeker…
Macerası İzmir’de sonlanmıştır. Burada Zeyniler’den sonra ikinci kez tesadüf ettiği Hayrullah isimli ihtiyar bir doktorla da evlenmek mecburiyetinde kalmıştır. Feride bu şehirde Munise’yi kaybetmiştir. Kimi sevse öldüğünü iddia eden Feride’ye iyi bir dost olmuştur Hayrullah Bey. Zaten evlilikleri de tamamen mecburiyetten, yalnızca kağıt üstündedir. Çünkü yayılan dedikodular Feride’yi işinden etmiş, sokağa çıkamaz hale getirmiştir.
Feride farklı türden birçok insan tanımış ve onlardan hayata dair iyi veya kötü –ki ikincisi daha ziyade- çok şey öğrenmiştir. Anadolu’da tecrübelerine tecrübe kattıktan sonra ölen kocasının son isteği üzerine elinde Kâmran’a vermesi gereken bir zarfla İstanbul’a, Kâmran’ın ve Besime teyzesinin Tekirdağ’da olduğunu öğrendiği vakit ise Tekirdağ’a gelir. Şüphesiz herkes çok özlemiştir onu. Kâmran ile Feride günlerce beraber zaman geçirmiş, zaman zaman dertleşmişlerdir ama malum konu hakkında hiç konuşmamış, o günü hiç anmamışlardır.
Feride ani bir kararla daha erken dönmek istemiştir İzmir’e. Ama gecesinde Müjgân’a, Hayrullah Bey’in arzusuna kadar her şeyi anlatıp zarfı da o gittikten sonra Kâmran’a vermesi için Müjgân’a teslim etmiştir. Müjgân, Feride ile konuştuktan sonra yarını bekleyemeyerek hemen o gece Kâmran’a zarfı vermiştir. Zarfın içinden bir mektup ve mavi kapaklı bir mektep defteri çıkar. Bu defter Feride’nin bütün hayatını en ince ayrıntılarına varıncaya kadar yazdığı ve sonrasında hepsini Kâmran için yazdığını itiraf ettiği defterdir. Ama Kâmran'ın okuyabileceği ihtimalini aklından geçirmemiştir elbette. Kâmran ve Müjgân sabaha kadar bu defteri okumuşlardır. Artık Çalıkuşu’nun yuvadan ayrılmasına asla izin vermeyeceklerdir. Dolayısıyla Çalıkuşu o vapura binemez. Aziz eniştesi, Kâmran’dan defter meselesini öğrenince ilk işi kadıya giderek ikisini evlendirmek olmuştur.
Nihayet Çalıkuşu ve Kâmran yaşadıkları tüm zorluklara rağmen yine bir aradalardır.
‘’Sevgi, şefkat denen şeyde ne mucizeler var yarabbi!’’
İrem Nisa Tayyar
11/D    333



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder