27 Eylül 2020 Pazar



 BEYAZ GEMİ


Isık Gölü çevresinde annesi ve babasından ayrı, üvey ninesi ve dedesiyle yaşamaktadır.

Bir de orada Bekey teyzesi ve onun eşi yaşamaktadır. Bekey teyzesi kısırdır. Bu yüzden

Orozkul onu sürekli dövmektedir. Dedesi ne kadar kızına yardım etmek istese de bir şey

yapamamaktadır. Çocuksa bu olanlardan nefret etmekte, Orozkul’ un nehirde boğulması

gerektiğini düşünmektedir.

Çocuk orada çok yalnızdır. Bu yüzden de kendisine cansız eşyalardan arkadaş edinmektir.

Çok değer verdiği dürbünüyle beraber izlemeyi çok sevdiği beyaz gemiyi seyretmektedir.

Gemiyi seyrederken limanda babası ve onun ailesini görmektedir. Onun yanına ne kadar çok

gitmek istese de gidememektedir. Bu yüzden onun yanına balık olup gittiğini hayal

etmektedir. Ona yaptıklarını anlatmaktadır. Diğer arkadaşı ise dedesinin ona aldığı çantadır.

Çocuk dedesinin ona anlattığı Boynuzlu Maral Ana destanını çok sevmektedir. Çocukluğunu

o destanla geçirmektedir.O destanı çantasına anlatmaktadır.

Bir gün dedesiyle Orozkul tomruk taşırken tomruk kayalara sıkışır ve zor durumda

kalırlar. Dede ve Orozkul kavga eder ve dede oradan ayrılır çocuğu okuldan almak için. Eve

gelirler çocuk odaya gider ve aşağıda çok büyük kavga olmaktadır. Yine teyzesi ve Orozkul

kavga etmektedir dede yüzünden. Dede çok üzülür,hakarete uğrar. Çocuk dedesini böyle

görünce çok üzülür. Hemen çayın yanına ağlamaya gider. Oraya gidince karşıda üç tane

Maral görür ve gözlerine inanamaz. Hemen koşup dedesine haber verir. Fakat dedesi sadece

ona bakar ve tepki vermez. Ertesi gün kamyoncular gelirler. Çocuk onları görünce çok

sevinir. Çünkü kamyonculara hayrandır. Orada bir kamyoncuyla konuşur. Adam onu çok

sevmiştir. Daha sonra kamyoncular oradan ayrılırlar. Akşama doğru kar fırtınası bastırır.

Birkaç kamyoncu dedenin evine gider ve bazı kamyoncu arkadaşlarının fırtınanın ortasında

kaldığını söyler. Çocuk hemen komşularına haber verir. Hemen onları kurtarmaya giderler ve

kurtarırlar. Geceyi kamyoncular orada geçirirler sohbet ederler. Sabah olduğunda çocuk çok

hasta olur. Çünkü dün soğukta kalmıştır haber verirken. O günü hep yatakta geçirir. Birden

tüfek sesi duyulur fakat hafif uyanır. Etrafta koşuşturmaca olunca da uykusu kaçar.

Seydahmet ona dışarı çıkıp hava almasını söyler. Bunun üzerine dışarı çıkar fakat

gördüklerine inanamaz...

BUSE ZENGİN

9-C 309

27 Mayıs 2020 Çarşamba

Walden Gölü

WALDEN GÖLÜ

Kişinin kaderini belirleyen daha doğrusu gösteren kendisi hakkında
düşündükleridir.

Natüralist Henry David Thoreau bu kitabında bize Walden Gölü
yakınlarında kendi yaptığı küçük kulübesinde yalnız başına geçirdiği iki yılı
anlatıyor. İnsanı yaşadığı hayatı sorgulamaya, doğanın güzelliklerini ve
bunların kişiye huzur veren yanını fark etmeye, sadeliğe davet ediyor.
İnsanların ihtiyaç olarak adlandırdığı çoğu şeyin aslında bir lüksten ibaret
olduğundan ve çoğu insanın ömrünü yanlış şeyler uğruna nasıl
harcadığından bahsediyor. Yalın ve gerçekçi bir üslupla bize doğayla baş
başa kaldığında yaşadıklarını aktarıyor. Bu kararı veriş sürecini, seçtiği sade
yaşamında karşılaştıkları zorlukları ve bu zorluklara bulduğu çözümleri
açıklıyor. Doğa ile ilgili yaptığı betimlemeler insanı hayran bırakmıyor
değil. Bu betimlemeler sayesinde doğada hiç fark edilmeyen mucizeler
olduğunun farkına varıyoruz.
İnsanı harekete geçiren bir kitap aynı zamanda. Okudukça kendimizi
doğanın verdiği rahatlığa bırakıp bütün hayatınızı gözden geçirme isteği
uyandırıyor. Bir süreliğine dünyaya yazarın gözünden bakıyor; bitmeyen
koşuşturmalarımıza, tüketim ve moda çılgınlığımıza, eşyaya değer verip
hep daha fazlasını isteyen zihniyetlerimize, sahte ve çıkarcı ilişkilerimize
kızıyoruz.

Herkesin okuması gereken, doğa sevginizi arttıracak ve modern topluma
bakışı açınızı değiştirecek bir kitap.
Yazar: Henry David Thoreau
Elif Şule Kızıltaş
9-C

Kardeşimin Hikayesi

KARDEŞİMİN HİKAYESİ

Kitap, kendini insanlardan soyutlayıp kitaplarla vakit geçiren
duygusuz bir şekilde yaşayan emekli mühendis Ahmet Bey’den ve
meraklı bir gazeteciden bahseder.
Olaylar bir kutlamada Arzu Hanım’ın öldürülmesiyle başlar.
Kutlamada bulunan Ahmet Bey cinayeti ev işlerine bakan Hatice
Hanım’dan öğrenir. Bu cinayetle ilgili yapacağı haberle kariyerinde
yükselme hayali kuran gazeteci kız olayla ilgili araştırma yapmak için
Ahmet Bey’in evine gider. Onunla kutlama gecesi yaşananlara, Arzu
Hanım ile nasıl bir ilişkisi olduğuna dair konuşmalar yapar. Ancak bu
konuşmaların konusu Ahmet Bey’in kardeşi olan Mehmet’in
hikayesine gelir. Mahkemede çocuk bakıcısı Svetlana suçlu bulunur.
Ahmet Bey’in ikiz kardeşinden bahsetmek istememesi gazeteci kızı
daha da meraklandırır. Sonunda Ahmet Bey ona kendi geçmişini ve
kardeşinin yaşadıklarını anlatır. Anne babasının vefat ettiği kazayı,
Rusya’da çalışmaya başlamasını; kardeşinin Olga’ya aşık olmasını, bir
yanlış anlaşılma yüzünden hapiste geçen yıllarını, özgürlüğüne
kavuştuğunda ise onu şikayet eden kişiyi ve neden şikayet edildiğini
duyunca yaşadığı şaşkınlığı anlatır. Gazeteci kız hikaye bitince evine
döner. Ahmet Bey ise ardında bir mektup bırakarak intihar eder. Bu
mektupta Arzu’nun katilinin sanılanın aksine Svetlana olmadığını
öğreniriz. Ancak sonrasında Ahmet Bey’le ilgili daha da sarsıcı bir
gerçekle karşılaşırız.
Yazar: Zülfü Livaneli
Elif Şule Kızıltaş
9-C

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

                                               BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

Tanınmış bir roman yazarı olan Bay R. geziden dönüp Viyana’ya -evine- geldiğinde o günün
doğum günü olduğunu fark etmiştir. Uşağı o gün ona gelen ve biriken mektupları getirir. Ünlü
yazar mektupları incelemeye başlar ve mektupların arasında bir mektup ilgisini çeker çünkü
mektup “Sana, beni asla tanımamış olan sana…” diye başlamaktadır ve mektupta gönderenin
ismi de yazmamaktadır. Bu mektup çocuğu ölen bir annenin duygularının anlatmak, bir
kadının anılarını anlatmak, yazara olan aşkını ilan etmek ve ölmeden önce bu duyguları
yazara ulaştırmak için yazılan bir mektuptur. Yazar mektubu okumaya başlar. Kadın ilk
cümlesinden sonra yazarı ilk tanıdığı günü anlatarak devam eder. Kadının çocukluğunda Bay
R.’nin onların karşı komşuları olduğunu, onu gizli gizli takip ettiğini, nadir zamanlarda yazarın
uşağına yardım etme bahanesiyle onun evine girdiğini söylemiştir. Yani oraya taşındığı
günden itibaren on üç yaşında olduğu halde ondan çok etkilendiğini, onu gördüğünde
ter basıp heyecanlandığını, yani on üç yaşındayken yazara aşık olduğunu da
belirtmiştir. Ancak yazarın bu duyguları fark etmediğini zaten biliyordur ona rağmen
yazarın bazı geceler eve bir kadınla geldiğini gördüğünde üzülmüştür. Her gün
yazarın onu fark etmesini bekleyip umutlanmıştır ancak yazar onu hiçbir zaman fark
etmemiştir. Bir gün kızın annesi uzaktan bir akrabalarıyla evlenir ve anne kız
Inssbruck’a taşınmaya karar vermişlerdir. O gece sırf yazarı görebilmek için sabaha
kadar kapının yanındaki beton yerde ayak sesi duymayı beklemiştir ancak yazar o
gece eve gelmemiştir. Taşınma günü gelince Inssbruck’a taşınmışlar. İki yıl geçmiş
ancak kız oraya alışamamıştır. Genç kız kendi ayakları üzerinde durmak istediğini
söyleyerek çalışmak için tekrar Viyana’ya döner ve burada bir mağazada çalışmaya
başlar. On üç yaşındayken yirmi beş yaşındaki yazara aşık olan bu genç kız on sekiz
yaşına kadar kimseye dönüp bakmamış ne beden ne de kalp olarak kimseye
kendisini açmamıştır. Çalıştığı mağazada mesaisi biter bitmez her gün yazarın evinin
önüne gelip hep onu beklemiştir. Birkaç gün sonra yazar kızı fark eder ve ona karşı
olan ilgisini anlar daha sonra genç kızı kahve içmek için evine davet eder kız
nazlanmadan kabul etmiştir çünkü kız uzun bir süredir bunu bekliyordur. O gün derin
derin sohbet ettikten sonra başka bir gün için yemek yemek için anlaşırlar. O gün
yemek yedikten sonra hayalini kurduğu saatler gerçekleşir ve üç geceyi bu şekilde
beraber geçirirler. Sonunda genç kız hamile kalır ama yazarın bundan haberi
olmamıştır. Kız hamile kaldığı anlaşılmasın diye çalıştığı mağazadan ayrılır,
Kimsesizler evine yerleşir ve doğumu orada yapar. Hamile kaldığını yazara söylemez
çünkü ona inanmayacağını düşünür .Çocuğu tek başına büyütür bu çocuk çok güzel
ve yetenekli bir çocuktur ta ki hastalık onu yatağa yatırana kadar. Kadın bu mektubu
oğlu ölüm döşeğindeyken yazmıştır çünkü artık duygularını anlatması gerekiyordur.
Bütün duyguları bir arada yaşıyordur: Hüzün,acı,aşk …Ve mektuba şunu da ekler:
“Çocuğuna iyi bir hayat sundum nasıl biliyor musun? Kendimi sattım.” Babasız
bebeği ile birlikte yoksul ve parasız kaldığı çocuğuna iyi bakabilmek için zengin
adamlar ile birlikte olmuştur. Ama sadece onu seven erkeklerle birliktelik yaşamış,
birlikte olduğu erkekler ona evlenme teklif etmişler ama o bu teklifleri tek aşkı yazar
olduğu için kibarca reddetmiştir. Bu yıllar arasında bile yazarla birkaç kez
karşılaşmışlar, yazarın kendisini tanıyacağını ummuş ama yazar onu hiç fark
etmemiştir bile. Zengin erkeklerle birlikte olduğundan bakımlı bir kadın da olmuştur.
 Bir defasında yazar kadından gözlerini alamamış, dışarıda da buluşmuşlardır. İş
adamını ortada bırakan kadın, yazarın evine bile gitmiş ama yazar onu yine
hatırlamamıştır. Kadın bu durum sonrasında çok perişan olmuş, ama yine hiçbir şey
söylememiştir. Yazar bir seyahate çıkacağını ve dönüşte onu arayacağını söyleyerek
kadınla vedalaşmıştır.
Kadın umutla beklemiş ama yazar onu hiç aramamıştır. Bu arada oğulları da vefat
etmiş ve bu olay sonrasında da kadın yazarın bu mektubu okurken artık kendisinin
de hayatta olmayacağını yazmıştır.Ve kadın mektuba şunu da eklemiştir her doğum
gününde gelen beyaz çiçeklerin sahibi de bendim bir umutla hatırlarsın belki diye …
Bu sözden sonra her doğum gününde içinde beyaz çiçekler bulunan mavi vazosuna
bakmış ve gerçekten bu doğum gününde içi boşmuş…


DENİZ ZEHRA ERİŞ 9/C 318

Petey

                                                                        PETEY

Yeni doğum yapmış kadın heyecanla bebeğini beklerken odaya gelen doktorun ona
bebeğinin kusurlu olduğunu söylemesiyle kadın çok üzülür ve bebeğini görmek ister.
Bebeğini gördüğünde daha da üzülür çünkü bebeğinin vücudu çok biçimsiz ve içine
göçmüştür. Ayrıca doktor bebeğin düşünme yeteneğinin olmadığını söyler. Ama kadın
bebeğine söylenen şeyleri kabul etmek istemez. Doktor ve hemşireler ona bebeğini
bakımevine vermesi gerektiğini, böyle bir bebekle yaşamanın utanç verici olduğunu
söyleseler de kadın bebeğini bakımevine vermez.
Kadın bebeğine ne kadar çok bakmak onunla ilgilenmek istese de onun bakımı çok
zordur ve kadına zor gelir. Petey’e baktıktan 2 yıl sonra bu yüke dayanamaz ve onu
bakımevine verir. Onu verirken gözleri dolmakta içi paramparça olmaktadır. Petey’i verdikten
sonra bir daha oraya uğramamak üzere oradan ayrılır. Hemşireler onu gördüğünde hepsi çok
tiksinmektedirler Onu bebek koğuşuna götürürler. Oraya yeni gelmiş olan bakıcı Petey’in
bakımı ile ilgilenir. Onun özelliklerini keşfeder. Onun aslında düşünme yeteneğinin olduğunu
fakat düşüncelerini harekete geçirmekte zorlandığını fark eder. Herkese bunu anlatmaya
çalışsa da kimse onu dinlemez. Fakat bakıcı pes etmez ve ona isteklerini dile getirmeyi
öğretir. Petey ne kadar zorlansa da biraz biraz konuşur. Fakat yakın bir zamanda bakıcı
oradan ayrılmak zorunda kalır. Petey buna çok üzülür. Fakat sonradan en iyi arkadaşı olacak
olan Calvin ile tanışır. Calvin küçükken soğuktan donmak üzereyken bulunmuştur. İkisi çok
iyi dost olurlar. Sürekli birlikte zaman geçirirler. Daha sonralardan yeni bakıcı ile de arkadaş
olurlar. Yeni bakıcı Petey ve Calvin ile çok ilgilenmekte ve onlar için elinden geleni
yapmaktadır fakat yine ayrılık zamanı gelmiştir. Çünkü bu bakıcı yaşlıdır,emeklilik zamanı
gelmiştir ve hastadır. Calvin ve Petey çok üzülmektedir. Birbirlerine veda ederken çok
zorlanırlar. Birbirleriyle düzenli mektuplaşırlar fakat birkaç ay sonra mektuplar kesilir ve
Petey ile Calvin bunun nedenini anlar ve üzülürler. Fakat daha sonra yeni bakıcı gelir. O
kadındır ve Petey ondan hoşlanmaktadır fakat ona söylemez. Yeni bakıcı onlarla çok iyi
ilgilenir. Oraya kısa bir süre için gelen kadının ayrılık vakti gelmiştir. Petey çok ağlar. Bu
ayrılıklar Petey’e çok ağır gelmektedir. Bir de bu yetmezmiş gibi artık giderek yaşlandığı için
başka bakımevine götürülmek zorunda kalır ve Calvin’den ayrılmak zorunda kalırlar. Petey
içine kapanır.Fakat bu, bir çocuğun ona kötü davranan çocuklardan kurtarmasıyla son bulur.
Çocuk ilk başta ondan çekinir ve onu istemez. Fakat biraz zaman sonra çocuk dayanamaz
ve Petey’i ziyarete gider. O günden sonra artık ona sık sık ziyarete gitmekte ve onu dışarda
gezdirmektedir. Bir gün çocuk Petey’in geçmişini öğrenir ve ona yardımcı olmak ister. Onu
eski bakıcısı ile görüştürür, ona yeni sandalye alır, Calvin ile buluşturur. Hayatları böyle güzel
giderken her zamanki gibi ayrılık vakti gelmiştir…
Bu yaşanmış bir olaydır...
BUSE ZENGİN
9/C 309

9 Mayıs 2020 Cumartesi

Fahrenheit




Fahrenheit 451

Neredeyse hiç kitap okunmayan, kitap üretmenin yasadışı olduğu, kitap okumanın yasak olduğu bir dönemde Montag, kitapları yakmakla görevli bir itfaiye memurudur ve Mildred ile evlidir. Yaptığı iş ya da hayatı hakkında hiç düşünmemiş olan Montag, yakmayı bir zevk olarak görmektedir fakat bu durum komşusu Clarrisse ile tanışınca değişir. Clarrisse, Montag'a hiç kitapları yakmak yerine onları okumayı deneyip denemediğini sorar. Montag da kitap okumanın yasadışı olduğunu söyler. Evlerine yaklaştıklarında Clarrisse, Montag'a mutlu olup olmadığını sorar fakat Montag cevap veremeden evine gider. Montag tabii ki de mutluyum diye düşünür fakat evine gidip bir daha düşündüğünde aslında mutlu olmadığını anlar. Bir gün Clarrisse trafik kazasında hayatını kaybeder ve ailesi başka bir yere taşınır. Montag, Clarrisse'nin ölümünü dört gün sonra öğrenir ve bu olay Montag'ı kitap okumaya iter. Montag kitap okudukça aslında doğru olanın kitapları yakmak değil okumak olduğunu anlar. Bir gün Mildred, Montag'ın kitap okuduğunu fark eder ve Montag'ı itfaiye şefine şikayet eder. İtfaiye şefi, Montag'ın evini kitaplarıyla birlikte yakmaya ve Montag'ı hapse atmaya çalışır ama Montag, itfaiye şefinin evini yakmak için kullanacağı aletle itfaiye şefini yakar ve kaçmaya başlar. Kaçtıktan sonra eski bir profesör olan Faber'in yanına gider. Birlikte doğru olanın kitapları yakmak yerine onları okumak olduğunu anlayan bir grupla buluşurlar. Katıldıkları bu grupla kaçmaya ve kitapları korumaya çalışırlar.
Baran Bektaş
9/C
338

Dönüşüm

                                                         


DÖNÜŞÜM
Dönüşüm kitabının konusu : Kitapta bir gece de böceğe dönüşen Gregor’un hayata
bakış açısının değişmesini ve aile içindeki çatışmayı konu alır.

Dönüşüm kitabının özeti : Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini böceğe
dönüşmüş halde bulur. Hareket etmekte zorlanan Gregor kendini yatağından atmayı
başarır ancak bu düşüşle büyük bir ses çıkartır. Ailesi Gregor için endişelenmeye başlar. O
sırada ilk defa işe geç kalmış Gregor’u merak eden patronu Samsa ailesinin evine gelir.
Patronu ve ailesi Gregor’a kapıyı açmasını söylerler. Gregor zor uğraşlarla kapının kilidini
açmayı başarır. Onu bu halde gören patronu korkar, onu durdurmaya çalışan Gregor
başarısız olur ve patronu evden kaçar. Ailesi telaşlanır ve Bay Samsa tekmeyle Gregor’u
odasına iter. Bu darbeden yara alan Gregor acı içinde düşüncelere dalar. Birkaç gün sonra
Gregor odasının kapısının açıldığını görür ama aniden kapı geri kapanır. Diğer gün kapısı
yine açılan Gregor gelenin kız kardeşi Greta olduğunu görür. Greta, Gregor’a içmesi için
koyduğu sütü içmediğini görür. Gregor eskiden çok sevdiği sütü içememiştir çünkü artık
sütün tadı onun için değişmiş ve kötü bir hal almıştır. Biraz sonra kardeşi Gregor’a artan
yiyecekleri getirmiş. Bu olay günlerce devam edmiş ancak günler ilerledikçe kardeşinin
istekliliği azalmış ve artık ilgisizce davaranmaya başlamış. Zaman geçtikçe odasında yeni
şeyler yapmayı bulan Gregor tavanda asılmaktan büyük zevk duyuyormuş bunu farkeden
Greta, Gregor’un odasındaki eşyaları çıkartmayı düşünmüş bu sayede Gregor’un daha
kolay hareket edebileceğini düşünmüş ancak eşyaları tek başına taşıyamayacağını fark
eden Greta babasından yardım alamazmış çünkü babası odaya girmemelerini tembih
etmişti bu yüzden annesinden yardım almayı düşünmüş. Babasının evde olmadığı bir gün
annesi ile odaya girerler Gregor her zamanki gibi koltuğun altına saklanmış, onu
göremeyen kardeşi ve annesi odadaki eşyaları boşaltmaya başlamış ancak annesi bunun
kötü bir fikir olduğunu düşünüyormuş çünkü eğer eşyaları boşaltırlarsa Gregor’a insan
olduğunu hatırlatan bir şey kalmayacaktı ve iyice hayvana dönüşecekti ama annesi

Greta’ya bunu ne kadar anlatsada kararından döndürememiş. Annesi gibi düşünen Gregor
onlara engel olmak istemiş. Onlar odadan çıktığında sevdiği tablosunun önüne geçmiş ve
orda bekledi geri döndüklerinde onu gören annesi bayılmıştı. Gregor esans getirmeye
giden kardeşinin arkasından gitti. O sıralarda babası eve geldi, olayları öğrendi ve çok
sinirlendi. Gregor babasına saldırmayacağını göstermek için odasının kapısına geitmiş ve
orada beklemişti ancak babası bunu anlamamış ve Gregor’a saldırmıştı ona elma atıyordu
elmaların biri Gregor’un sırtına saplanmıştı. Acı içinde kalan Gregor odasına girebilmişti
elma hala sırtında saplı biçimdeydi. Artık Gregor yemek bile yiyemiyorudu zar zor hareket
edebiliyordu. O sıralarda, eskiden Gregor’un maaşıyla geçinen Samsa ailesi, maddi
sıkıntılar yaşamaya başlamış ve 3 kişiye, büyük olan evlerinde odalarını kiraya vermişler.
Samsa ailesi kiracılarına hizmetçileriymiş gibi hizmet ediyorlardı. Uzun zaman
ardından,Gregor kardeşinin keman sesini duymuştu bu ona iyi gelmişti. Böceğe
dönüşmeden önce kardeşini konservatuara gödermeyi planlıyordu bunu ona sürpriz
yapıcaktı. Keman sesini kiracılar da duymuştu, dinlemek istemişlerdiler bunun ardından
Greta salona gelmişti ve onlara keman çalıyordu. Gregor olanları yarı açık kapısından
izliyordu ama odası karanlık olduğundan gözükmüyordu ve herkes kemana odaklanmıştı.
Greta çalmayı bitirdiğinde kiracılar memnun değildi çünkü hareketli bir şeyler dinlemek
istiyorlardı ancak keman Gregor’u duygulandırmıştı Greta ile göz göze gelmek istiyordu
ancak böyle anlayabilirlerdi onun hayvani duyguları olmadığını. Odaya ilerleyen Gregor’u
gören kiracılar kira sözleşmesini fes edip odalarına geri dönmüşlerdi ve değişik bir şekilde
ondan korkmamışlardı. O esnada Greta göz yaşlarını tutamamış ve Gregor’un evden
gitmesi gerektiğini ve acılar çektiğini bundan bıktığını söylüyordu. Onun söylediklerini
anlamadığını ve başlarına bela olduğunu söylüyorlardı bunların hepsini duyan ve anlayan
Gregor odasına geri döndü ama yürümekte çok zorlanıyordu. Artık ailesi için en iyisinin
ortadan kaybolması gerektiğini düşünüyordu ve elinden gelse bunu yapmaya hazırdı ama
bir yolu yoktu. Sabah olduğunda evin hizmetçisi her gün yaptığı gibi Gregor’un odasının
kapısını açıp ve ona laf atmıştı Gregor’un hiç hareket etmediğini gören hizmetçi onu
sopayla itmiş ve onu kolayca hareket ettirdiğini gören hizmetçi onun öldüğünü anlamıştı
ve ailesine haber vermişti. Bu olaydan sonra Samsa ailesi büyük kararlar aldı ve
kiracılarını evden attıar kendileri de üçüne yetebilcek küçük bir eve çıkmayı
düşünüyorlardı. Bu tramvayı atlatmak için sık sık gezdiler kırlara çıktılar. Ve en sonunda
atlatmayı başardılar...

Dönüşüm kitabının yazarı: Franz Kafka
Hazırlayan: Bengisu Karslıoğlu
9/C 319